26 Kasım 2020 Perşembe

 Yazamayacağım. Dağınıklığım ve sadece ojeli olsun istediğim tırnaklarımla bir sigara yakacağım. Yazamayacağım ancak kafamda döndürüp durduğum o tüm sözleri bir şekilde bir gün aktaracağım. Bu çok yakında olacak. Herhangi bir kitabın arkasına yazdığım bir şiiri yahut aklıma kazıdığım tüm can çekişlerimi bir gün yazacağım,yazmalıyım.

Gerek yok her sözü laf ile beyana.


Burada pencereyi açıp, karşıdaki binalara gözüm dalarken kulağımı okşayan müzik yatıyor


25 Mayıs 2018 Cuma

Günün tümünü sigara içmekle geçirdim. Ne yazmak, ne konuşmak ne dinlemek isteğim var ama anlamıyorsun.  Bir arayışın içinde bedenime sığınıp oynatıyorum parmaklarımı ve yeraltı edebiyatına bırakıyorum varlığımı. Bittikçe ben, yaklaştıkça izmarite, yarıyı çoktan tüketen ciğerlerimi sanki bir şarkı daha düzeltir diye umuyorum. Üstüne bir tane daha yakıyorum ve azalıyor nefesim, tütüyorum üflesen yanacağım. Ama üflemek ne ki sen benden nefesinin ciğerlerime dolma ihtimalini bile kaçırıyorsun. 


16 Ocak 2017 Pazartesi

Vaktinden önce çalan çanlar.

Kulaklarını kanatırcasına çalacağını bildiği çanları büyük bir sevinçle bekliyordu. Daha var diye diye bir ölüm soğukluğunu ürpererek hissetmekle yetiniyordu. Çanların çalacağı vakit belirli sayılmasa da bilinmiyor değildi. Öncelikle gitmesi gerekiyordu.Bir beyaz ışık hüzmesinden çıkan kadın ilerken akşam 5 gibi kendi suretine, yolunu kesen başka ayrıntılarda mevcuttu zeminde. Bir ipek şalın vücuttan kayarcasına indirdiği kaşlarını anlamlandırma çabasına kattı. Çanlar çalıyordu oysaki yoluna  henüz çıkmışken. Bir alev topuymuşcasına çıkardı üstünden beyazlığını ve koşmaya başladı delicesine, cetvel üzerinde yürümeye alışmış isyanları dökülüyordu etrafa.
Bomboş bir zemin,
koşan kadınlar
ve varacağı yeri düşlerken ayaklarının altında ezmek zorunda kaldıkları beyazlıklar.
Hepsinden önce vaktinde çalmayan çanlar. Bir gün mutlak çalacak olması kulaklarını endişelendirmiyor bunun ne kadar geç olacağı önemli. En azından beyazlıklarını şarap yaparcasına ezmeden önce.

31 Mayıs 2016 Salı

-küçük
Gelmiyor elimden bir iş ve ben
yavaş yavaş ölür gibiyim.
   Sessizliği dinlemek isterken;
             Bağıran bir manavcı gibi
Soluk ve yorgun haldeyim.
Hayalet Yazar

Birisi var

Sessizce bakıyorum fotoğraflarına
Okşadığım yüzünde yok bir değişme
Ürpermiyor gözleri
                       yanakları seğirmiyor.

Seslenemiyorum gönlümce

İçimde bir başkası var delicesine
Taştıkça taşası gelse de
Farklı bir iç mi var ki kafeste
                     dolmuyor, bitmiyor, ileri gitmiyor

Gel demeye yüzüm yok

Suçum yok, korkum niye
Bu yokluk nereden nereye
Vurdukça vuruyor dibe
Yok kıyısı, ölüsü çıkamıyor.
Düştüğüm deniz
Son yıkandığım yer oluyor.

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Yanlış zaman

a)Kaybolmayacak zamanlar, yitiremedğim anlar zihnimin en karanlık yerinde.Sıyıramadığım kafamda binbir yalan boğuşması.Yakınımdaki suçsuzluk kabullenmesi.Hiçbir şey yapmamış gibi haklı görüyor kendini.Diyorum ki huzur vermeyen huzur bulamaz.

b)Bir göz kaçırması

Anlatamadığım o hissedişler
Bir göz dolması
Bugün yanlış  zaman

a)Götürdüklerini geri getirir bazen dalgalar.Kaybettiğimize yanarken gecelerce,geri dönmesine ne zaman seviniriz?


b)Acıdan beslenmiş o arzu lakırdaları.Verdiğim acıları, aldığım acılara nispeten istemsizce uzatıyorum.Ben yapamıyorum dediğim o zamandan aylar sonra yine gelip çatıyor zamanı.Yapamamaktan beter denedim olmadısı.Geriye kalan daha çok dokunmak daha çok göz dolduran sözler ve kaçırdığım çenem.


a)Bir duman savurdum,bir nefes çektim.

Aldatmak dedim nedir?Sen hiç aldatıldın mı dedim.Cevap vermedi.Onlar vardı ki onlar dinlemeden kafalarındakini söylerler.Sonra benzerliklere kızamazsın.Benzemekten korkarken delicesine aynı yolda buldum kendimi onun benliğiyle.

b)Korkuyorum.En ufak değişiminden korkarken düşünceleri apayrılaşıyor.Ve bana verdikleri kalıyor bende,ondakiler nerede?İstemediğim zamanlarda isteyen,istediğim zamanlar istemeyen adam.

'Senle ben' dedi.Sordu sonra sorusunu
'Tereddüt var'dedim.'Oysa yoktu başta.'

28 Mart 2015 Cumartesi

Yaz yağmurları

Sardım,sarmaladım
    Yaşıyorum sandım
           Ayaklarım yerden kesik
                Rüzgar sırtımda

 Geç olmasından korkarken ne kadar erkendi böyle.
     Ayaklarımın tam ortasında yükselen sızı
         İlk uyuşma ve korku,tövbe
             Kovalarken geçmişimi

 'Anlamıyorum ki' der hayat sorusuna
       Tüm sevginin omuzlarımdaki zamanında
            Ve kalem hep ona akar
                 O arzulanan her şeyin toplamı
                     Ne o artık o
                          Ne o'lar onda
                  

       Yaz yağmurları yağıyor bu zamanlarda
           Yazın,tadı çıkmayacak
               Her yaktığım duman
                  Tanıştığım bu yaz yağmurlarında kalacak
                      Geçmişin her anı
                           Tekrarlanıyor o yerlerde
                                  Zamanın mekana dönüştüğü
                                        Ölümsüz dumanlar

     
Yaşamaktan daha zoru unutmaya çalışarak yaşamak. Kimin beğenen bakışları altında olursam olayım kimin limanında olursam olayım yağmurlar durmuyor.Yaz yağmurları ise hatırladığım ilk yağmurlar olarak bu sene bana geliyor.

Kopuyor içimden parçalarım.Ve ben aynada gülüşüme bakarken,üstünü düzelt yazıyor köşesinde.Bir ayrım inceden ve apayrı bir pencereden.Uzaklık ki bu mesafeleri yok sayıyor.
                                    Hiç oluyorsun.
                                           Hiç kalıyorsun

İsteyen sapık desin, arıyorum öylesine 'gizliden'.5 saniyeden uzun değil.En derinden gizlice.Sesler geçirecekmiş gibi,avutacak gibi,unutturacak gibi.Unutmak her zaman avutuyor mu?
     
                            Geçer mi bu duygu da sabaha?



Manifesto olamamış olan 

Detayında özü yüzen hayranlığım.Boşluğumda tutanmaya çalıştığım bu yanışım.Boşluğa yenilmek istemedim ama doğarken nefes almayı da ihmal etmedim.Balığın suyu reddetmesini yaşıyorum.Boşluğun beni yaşattığını artık kabul etmeliyim.

                                                                          10.43

'Hiç ayrılmayacağımızı biliyorum çünkü geleceği görüyorum' yazmışım.Ah diyorum ne zaman müneccim olmuşum ben?

Hep bir ilgi beklemişim,ufacık.Beklemediğim yerde,beklemediğim zamanda fırsatı verdim kendime.Her cümlenin beni kurtardığı ve ikna ettiği aslında öylesine söylenmişken.Yazdım ve kazandım sanki. Kaybettiklerimi yazınca..

Ne bekleniyor bu yaşamda?

Yarın ne kadar sürecek?
Trafikler bitecek mi?

Yokmuş bir şeyciği.

-Yokmuş.Kandırmışım,demişim ki geleceği görüyorum! Yok öyle bir şey.
                                                                          17.46  
                                                                                    9 Aralık 2014

Bir kadının bir kadından ayrılışından sonra yazdığı bir yazı bu.Dostların yollarının ayrılmasından sonra yazılmış bir yazı.Ayrılıklar her yere dahil.Sevdalar da öyle.Öyle ki yokluğunun rüzgarı hep omzunun üstünden ürperterek geçiyorsa bunun kim olduğunun bir önemi yoktur ki artık.

Çınarcık'da donmuş kalmış o geçmişe.Bugün varlığının bendeki tebessümüne binlerce kez selam olsun.                                              

Bu dizeler de seçtiğimiz o şarkıyla müneccimliğimize gelsin


 
Bir sonu var bilirsin sen de
Bilirsin her şey sürdüğü yere dek
Marifet her şeyi bilirken
Sevebilmek bilmezden gelerek
....
Söz veremem hayat bozar
Bizi belki bir gün ayrı yazar
Ama nerede olsan
Kokun gelir kalbe sızar


26 Aralık 2014 Cuma

Yol
Keşke onunla daha geç tanışsaydım diyenlerle
Keşke seninle daha önce tanışsaydım diyenlere

İkilem değil,bambaşka bu.Yol ayrımı değil, yolda değilim yol yok.
Tanımlamalar uzakta yolda olsam yürüsem uzağa doğru varır mıyım?
Hiç üşenmeden ,önce bir ürperti
Hiç  düşünmeden  sevinçli gözleri
Sevinçten uzak değil kıyısına değmiş gibi
Geçmiş gitmiş tüm dokunuşları bedenin üstünden
İzi kalan ne olur?

Yüzlerce hayal ve hayat bu hayal ötesi sözü. Ah ne şarkı Bugün adım Leyla
Hayallerim olura bakmıyor. Oluru yok görülmeyecek gibi değil. Hayallerimde de gidiyoruz hep,birbirimizden. Ya da ben ne kadar geldiysem o kadar koşuyorum uzağa. Ve tanımlamalar uzakta ortaya çıkıyor.

Bir sigara daha odama soğuk dolarken. Düşünme demek kendime ne kadar kolay oluyor. Derken bile kenarını köşesini yiyor aklımın.

Ne mutlu, tasasız ve içtenliğe sığdırdığım saatlerin
O bakış dediğim saniyelerin
Aklımda uçuşmalarına katlanamaz halde miyim
Bırak böyle bilinsin
O bakıştakininde katlanılmazlığında değil miyim
Farklı gözükmek zorundayız
Gerçek olursak tükenmez miyiz
Almazlar mı bizi bizden
Hayatın içinde yarattığımız kaçamaklar
Ve o dokunuş
Dertsiz tasasız,umursamıyormuş gibi
Ciddiye bindirmeden


Diyorum hiç yolunda gitmez mi insanın bir işi
Ne ben varım ne yol ortada
İşler kalmış ortada
Yazdığım yetmiyor. Anlatmaya değmiyor 
Bir iki
Zaman hala çok gözüküyor
Bu gece sigaralar sönmüyor
Telaşım bitti


Güneşe uçuyorum
Kanatlarım eriyor.



Son sürpriz:Üç lokum kapının önüne bırakılanından 

7 Aralık 2014 Pazar

Sonsuzluk ve bir gün

Eternity and a day
Sol yanım sağ yanını doldurdu. Omzumda nefesi vardı. Yazdıklarımı dinlerken benden, uzun zamandır varlığın arasında bulduğum yokluğu tuttum ellerimle. Üşümüş parmak uçlarım ısındı avuçlarında. Sabah neredeydim kiminleydim, üstelik kiminle bir şeyler yedim, şimdi kiminle içiyorum şişemi?

Güzel bir sohbet gecede. Özlediğim uzaklardaki bir adam ve dolu dolu yeniliğiyle. Her yazdığı tebessüm kaynağı. Dostlukta yıllanan şarabın tadına ulaşıyoruz. Daha yolumuz var görmemek mümkün mü?

Anlık dokunuşlar,uçan kafalar ve sıcaklık.
                Güzel de bilemedim bugün hangi gündü
                Dedim kalpler birbirini doldurdu
                Bilmemek ve biraz da içmek iyi olurdu
                Yetti, geleceği yaşayacak kadar dokunuldu


Karışık oluyor.Beklemediğin yerden gol atıyorsun skor karşı takıma yazılıyor. Sormuyorum ama biliyorum isteklerim diğer isteklerime ters. Seçim yapmak ise daha soğuk ve yanaşılmaz. İç ses sus artık derken çok vaktim olmadığını hatırlatıyorum.Hala beğendiğim o ceketi almak için vaktim var.

Tanımadan soyismini dahi bilmeden,ismini ara sıra unutarak ama nefesini omuzumda hissederek yatacağım bu gece. Güzel rüyalarda buluştuğum gibi buluşsam orada onunla. Düşünmeden bedeni,dokunmaya meyil etmeden.

İlk emir yaz.

4 Aralık 2014 Perşembe

Keçiboynuzunda İnovasyon

Uzun zamandır yazmıyorum diyerek başlamayı tercih ederdim.Ama uzun zamandır duş almıyordum diyerek başlıyorum.Herkese göre bu uzun zaman değişir. Benim için iki buçuk hafta oldu. Saçlarımı yıkadım yalnızca bir kere ve bugün bin dereden su getirsem arınır mıyım diye sordum kendime. Neyse ki İski yetti bana. Telefonumun fenerini açtım, banyonun ışığını kapattım. Loş bir ışık ve bir şarkı ayarladım kendime. Sıcaklığında serinlediğim,ferahladığım suyun altında oturdum kaldırdım başımı yukarıya. Ve yanımda Water music. Bu kadar uyumlu olacağını hiç düşünmezdim.

Değişikliğin altında yatan değişimler,değişen koşullara bağlı değiştirilen benler. Benler var ortalıkta ruhum içinden çekilmişçesine önümde kollarına iki yana sarkıtmış volta atıyorlar.Saymak istemiyorum çoğalmasınlar diye. Değişimin niteliğini ölçmeye çalışırken dahi sabitliğimi sağlayamıyorum. Farkettiğim tüm bileşenlerimi yola koymaya çalışıyorum.

Günlerdir ne okusam nereye baksam nerede dolaşsam hep şu sözcük karşımda ‘inovasyon’. İnovasyonu içimde işlerken dışa vurmazlığım ve vurdumduymazlığım. Ötekileşen bende aradığım beriki hayat. Yolun başı dedikçe ,gülerek,yaşlanıyorum sanıyorum.


 Dizlerimin bağı çözülüyor. Şarkı çalıyor ve yitirilmenin eşiğinde dahası kaybetme korkusu kalmamış insanın,insanların görüntüleri geçiyor kafamdan. En çok birlikte bağıra bağıra şarkıyı söylediğimiz zaman geliyor aklıma.Yağmur yağarken,ıslanmanın hazzıyla seslerimizin gürleştiği zaman. Artık diyorum ölüme gerek kalmamış. Sonra gökyüzünde çalıyor. Bunlar hep oyun diyorum.Bu şarkılar sırf bu yüzden.Düşünme. Aklıma düşüyor yüzleri.Gülümser gibi ayrılışlarım ve bir daha göremeyecek olmam geliyor yerleşiyor beynimin kıvrımına.Hangi kıvrım olduğunu bilsem diyorum,ah bir bilsem!


Ölmeden öldürüyorken kendimi başkalarına da yaşam verememişim uzun zamandır.Yaşama savaşında artık unutmuşum yaşatmayı. Savaşı kimin kazanacağı daha doğrusu kimin kaybedeceği belliyken nasıl unuturum ki. Güldük eğlendik özüne inemedik. Özüme inemedim,inmesini istediklerim inmedi, sonrasında inemedi,inmeyi istedi ben izin vermedim. Baştan isteseydi inerdi dedim. İsteksizliğini ben sezdim. Sezmeyle kapattığım kendimdim.  Kapattım kendimi ve gözlerimi. 

Az ışık,
          müzik ve
                          suyun yüzüme vuruşu.

Yetmiyor vaktim diye sızlanmayı kesmenin vakti geldi. Saat ilerliyor sabah erken kalkacak olan tek benmişim gibi. Evreni sığdırdığım şu bedenimin egosunu çekemez haldeyim. İlgi ve saygı delisine dönüşen istikrarlı duruşlarımla ben kendime ‘iyi,oldu, ben seni ararım’ diyeceğim neredeyse.



-Haftalardır yıkanmamın elbette etkenleri var. Yine de gelecek nesillerin suyundan çalmamak için az duş almıyorum demek isterdim.

Okuyacağım bloglar,dergiler,kitaplar,denemeler,gazeteler,ders kitapları var.Katılacağım konferanslar,zirveler,sempozyumlar,toplantılar,konseyler var. Alınacak,düzenlenecek,temizlenecek,araştıralacak, vakit ayrılacak sevdiklerim, listelerimde yapılacak çok şey var. Ve hepsini aynı anda isteyerek mağlup oluyorum.  Yavaş yavaş sanki çok vaktim varmış gibi, yokluğunu da unutmadan başlıyorum.



21 Ekim 2014 Salı

İç Hukuk 

Yazmadan geçmiyor.Bir yara gibi iyileşmiyor.Enerjim uçup giderken saplanmışlığım dinmiyor,ilerliyor daha derine daha da derine.

Bir sigara daha
        ve kulaklarda konuşmak
Dedim ki iç hukuku tüketmeden başka yollara gidemem.İçten en derinden başlayayım.Hesaplaşayım tüm bedenimle,akıl almaz içtenliğimle.
Beklemekten yorulurken,adım atmaz duruma geldi bacaklarım.Adımlarım boşlukta anlamsız yine de sınır tanımıyor.

Listeler yapıp çizememek üstünü,maddeler sırıtarak bakıyor yüzüme alımlı ve alaycı.Her biri sıralanmış mağrur gibi biraz da.

29 Ocak 2014 Çarşamba

Senfoni 

Bir elimde ekmeğim yürüyorum rüzgara karşı.Görenler büyük ihtimalle çemenli ekmek ya da ketçapı taşmış hamburger sanıyorlar.Ama içindeki çiğ köfte.
Ne güzel bir şeydi bu sabah uyanmak,midemin boşluğunu hissetmek,kırmızı şapkamla yürümek,soğuğu nefesime çekmek.Kitaplarım biraz daha hafif olsa harika bir film olurdu dersane yollarında.
Dünkü yolun başına,hani şu yoldan nereye giderim kestirme mi olur acaba dediğim ve beş  dakikalık Çeliktepe yolumu  yirmi dakikaya çıkardığım yola,geldim.Ayaklarım gidelim diyor ama dedim ya çantamı taşıyan omzum izin vermiyor.Yürüyorum bildiğim yoldan.

Sapphire öyle esiyorki gel gör soğuğu diyor.Atkım rüzgarla yaşamaya başlıyor.Yolun sonuna az kaldı.Burnum göz sanki habersiz akıyor.İyi ki  sular gözükmüyor derken uçuyordum.Ben cidden kaç kiloyum sen biliyor musun rüzgar? Doğa beni bile kaldırabiliyor.
Oh şimdi soda zamanı Burak Center'dan karpuz çilek Freşa.Arada bir meyveli şart.İlk kasaya bağlı açacakla da açar yolculanırım.Şu parktaki suyu da unutmamak gerek.Bugün de uzunca bir sürede dersaneye gelmeyi başardım.
Bir hanım kızımız saati sordu (büyük ihtimal yaşıtız).
12.55,dedim.
Merdivenleri çıkıyorum.

Hüsna'yı gördüm ve hemen çöreklendim masasına.Sodamı paylaştık.Anlayamadı güzel mi değil mi. Şimdi başkasıyla konuşuyor hemen yazayım da.
Neyse kırmızı şapkalı kızın yol hikayesi burada biter.Sonrası dersler.
Size sahip sesleniyorum; kucccak dolusu sarılmalar 


Bir sinema filmine bilet almışım
Günün mırıldanması


                                                             
                                                                                                                   13.17

18 Ocak 2014 Cumartesi

Boyun Ağrısı

-Sigara içmeye başlamışsın,dedim.
-Evet,dedi.
-Ben artık içmiyorum çok az ayda bir belki,dedim.
-Sen içme,dedi.
-İçmiyorum,dedim.Ellerimi yüzünde dolaştırdım,yanaklarını sevdim.Tam yaklaşırken dişlerine..
Boynumun sancısı uyandırdı beni uykumdan.Nasıl gerilmişim nasıl gerçek sanmışım.Son çarem rüyalarımda konuşmuşum.
Konuştukça dinlenilmiyorum.Dinlediklerini göstermeye çalıştıkça daha da değersizleşiyorum.Ya dinlemiyorlar ya da anlamadıklarını umursamıyorlar.Nasıl yüz yüze bakarken espiri yapmışım sanıyorlar?Özlemleri rüyalara bırakmaya başlayalı çok uzun zaman olmadı.Gerçekten,hayattan çıkmaya başladığı zamanlardayım.Özlemleri hayata çekmeli miyim? Belki de..Özlemeden geçen her birliktelik kocaman bir boşlukla başka bir hasreti doğuruyor.
Hiç bilmediğim yerleri özlüyorum.

Doğru zamanı beklemek,zaman akıp giderken zamanın yarınından tutmak ne kadar mantıklı! Bugün söyleyemediklerim yarına dağ oluyormuş.Zamanla aşılır,bir daha olmaz dediklerim tekrarlanınca daha da acıtıyormuş.

Değeri anlamak zor.Değeri gözlerde okumak daha kolay bir bakıma.Gözlerde okuyamadığımı dokunuşlarda,ürpermelerimde arıyorum.Yokluğu bulma çabasına girene ne denir deliden başka.
2013 tarihli deftere ilk yazımı yazıyorum: tarih 2014.Beklemenin suratsızlığına bir daha izin vermeden.1 yıl kayıp.En artı dolu yıl suratsızlıkla geçti gitti.
Ben böyle biri olmak istemezken.
Daha 'iyi' olmaya çabalarken susturmuşum cesaretimi.Bencil olmayayım derken örmüşüm duvarlarımı.Kendimi ulaşılmaz bir kaleye kapatarak kırmamış mıyım kırılmamış mıyım sanki?
Hep gelecekten bahsederken bugünü yaşamayı unutmadım demek istiyorum.Ama ben beni unutturmadım.Böylesine benden ölesiye uzak ve bana öylesine yakın birini nasıl olmuşta yaratmışım?

Artık burada değilim biliyorum.Ya bilmediğim İstanbul'un derin sularında kayboldum ya da bir otobüste uyuyakaldım.Belki de İstanbul oldum.İstanbul  gibi kendi içimde kayboldum.Dışarıdan iki dirhem bir çekirdek,içeriden nerede başlar nerede biter

Bu sarılma merakım her gün artıyor.Bir sarılmalık hasretim artarken özlemler yitiyor.

        İdealar peşinde koşmuyorum.
        İdeolojiler peşinde de gidemiyorum.
Hep bir hayat planı vardır.Ne olmak istediğini belirlediğin.Bu büyüyünce ne olmak istiyorsun gibi değil.Ne olmak istediğimi karıştırır gibiyim bu sıralar sadece.Tavizler vererek ucundan bucağından,sonunda kaçmışım ücra köşe bucağa.Daha 'iyi' olmak isterim değil mi? İyi olmak isterim.
Kim başarmış iyi olmayı gerçekten? Kim kalmamış geride?

Sorularımdan bıktım.Bir adım daha gitme derdinde bu soruların aşağıya çektiği paçamı sirkelemekten yoruldum.
Soruların yanıtsızlığından sıkıldım.

Ne olmak istersem olabilirim değil mi? Genç olmak nimetiyle donatılmışken bu ucuz deneyimsiz şikayetlerin boş tenekeden farkı ne?
Daha yalnızlığıma çok var.Sadece daha çok duygu.El ayak gibi hayatımdan çekilen her şeyi yeniden ve yeniden enselemek için vaktim var.Zamanı beklemeyi bırakırsam,zamanını beklemeyi bırakırsam.
Daha çok yazmak,daha çok okumak,daha çok yaşamak boş teneke gürültülerinin hepsini yok eder sanıyorum.
Kısaltmak istedikçe uzayan,uzadıkça  da eksilen bir yazı oldu.
Kulağımda Eylem Aktaş-Söyleyemedim
Karşımda insanlar

Düşlerimde sevmenin buruk bir acısı var boynumda.Tutulmuş ki yazarken dahi eğilmeme müsade etmiyor.Ama yazmaya başlayınca bir an uçuyor bedensel tüm aksaklıklar.Ruhun aksaklıkları açılıyor.
Şimdi kalkıp çalışmalı.Benim kaçak ve kaçma yerimden selamlar.
      

21 Aralık 2013 Cumartesi

Yıldız
Giderek daha sıkı daha bilinmez daha da tanınmaz

Zamanın  sonuna kadar hangi gerçek devam eder?
Gittikçe uzaklaşıyorum kendimden,gittikçe dönmek zorlaşıyor.

Zamanın sonuna kadar hangi nefret biter?
Sevmek istedikçe daha da, kaybetmekten korkmadan

Uzaklaştıkça kendimden korkmaya başladım.Sevmek istedikçe kaybediyorum.Gittikçe geri dönülmezliğe girmişim.Şimdi bir yıldız gibi tutsam da avuçlarımda,bıraksam ulaşılmaz uzaklıkta..

You just need to remember..






18 Aralık 2013 Çarşamba



  Ellerimin Çizgisi

      Çıplak olmak dayatılsaydı giyinmeye can atar mıydım? Yoksa çıplaklığıma başka nedenler mi bulmalıyım?

                   
Daha 17'yi keyifle, yalnızca bana yazılmış gibi dinleyebildiğim zamandayım.Tüm şarkılar benim için yazılmamış mı sanki? Her şarkı,her kitap,her cümle,her bakış,her nefes yalnız benim için  bir iz taşıyor değil mi?
Daha diyordum daha ne kadar başındayım.Daha ne kadarı var?
Dökülsün önüme tek tek karıştırmak,bilmek istiyorum.Hiçbir şey götürmeyeceğim hem  yerim dar,sığdıramam da taşıyamam da kollarımda.Siz dökün yalnızca önüme kendinizi bir torbayı boşaltırcasına.Biraz daha bırakın ellerinizi,rahatlayın bakayım çizgilerinize,iyi fal bakamam ama öğrenirim  belki de.
           
Bugün beyler ve bayanlar git demiyorum kimseye.Bugün kollarımı iki yana açtım sarılmak isteyenler olur diye.Siyahlığınızı görmüyorum diyemem ama beyazlığınızla ilgileniyorum.Karıştırmadan da bilemem doğrusu. Öylesine sarılmak istiyorum ki bembeyazmış gibi.

Hem terkedenleri de anlıyorum.

       Ve terkedemeyenleri de
Bir iç çekiyorum.Geçmişe savuran,şu yükselen dumanlarla.Pişman olmayacağım,olmadım diye direnmeye çalışan bir ben var.Bana kattıklarını,gücünü,acısını kullanmayı öğrendiğim,bir nefeslik acı bırakan yaşanmışlıklar.
Ve daha 17 çalıyor kulaklarımda..
Acıya mı alışacağım dersiniz yoksa artık şaşırmayacak mıyım?
        
İnsanlar diyorum nasıl yapabilirler?Şimdiye savurduğum yaşlarla.Acaba diyorum hep böyle mi? Rüyalar gerçekte yaşanmaz değil mi? Yaşanamadığından rüyadır adı.Peki 'yasak rüyalar' nasıl yaşanıyor? Rüyaların sonunda bile ayrılıklar mı oluyor?
Ormana bırakılan kedi arabanın arkasından koşup düştükten sonra mı illa büyümeli.Kedi ormanın kralı olmak için aslana dönüşüp kükremeli mi?
   
Şimdi dokunuyorum burdan oraya,benden bir başkasına.Şimdi elimi camdan uzattığımda ne acı ellerimin gerçekliğine inanmak için çırpınır buluyorum kendimi. Bir yerlerde dokunamadığım parmakların boğumları sayesinde. Sayesinde diyorum inanın bana dokunamadığım her saç teline bin öpücük götürüyor ayaklarım. Ayaklarım, gitmeyi öğreniyor ellerimin sayesinde.
 Ve kollarım uçmaya yaklaşıyor her sarılışta Biliyorum ki zamanım bana Jonathan'ın cennetini de getirecek.İlle hep bir arzu kaşınır gibi,bir refleks gibi hep bir istek sevişmeyi dilercesine.Sanki ölümsüz kılacakmış gibi.Ama cennetten beklentim de bu değil mi?

Kaybettiklerim var sanıyordum.Sanki çok şeyim olmuş gibi.Çok şeyle gelmişim gibi dünyaya. Kaybedecek hiçbir şeyi yokmuş insanın.Kazandığı da öyle.İnsanın hiçbir şeyi yokmuş diyorum.Biraz daha kollarını açmak dışında yokmuş yapabileceği.Daha neleri kucaklayacağımı bilmemek,her gün bir adım daha ilerlemek,istedeğim yere varabileceğimi ve yaklaştığımı görmek acıları ve yaşananları her zaman geride bırakmamı hatırlatıyor.

Daha erken,daha yeni başladım.

                       Gökyüzünü,gözleri,gemileri,yüzleri unutmadan

     
 Benimle uçmak ister misin?




1 Haziran 2013 Cumartesi

Günümüzün Romanı

Nadasa bırakmak kendini.Sanki yeşillenmekten bıkmışçasına ya da yeşillenemeyen tarlanın kendini kandırması gibi.
Nadasa bıraktım kendimi.Her yeşilleniş  meyvelerinin,mahsulünün alınmasını getirmez mi toprağa?
Toprak her yeşillenişten sonra çırılçıplak kalmaz mı toprak olmak adına?
Tarla nadasa bırakır mı,bırakılır mı?

3 gün önceymiş gibi geliyor ama zaman kavramını iyice yitirmiş biriyim.Dündü.
Uzun zamandır kendimden dahi kaçarken,sığınacak limanlarımı teker teker ateşe verirken fark ettim.Yanıma gelindikçe öteye,gel denildikçe sağırlığa gidiyorum.Tek bir  gel dememi ilgiyle bekleyen, gülerek bakan gözlere ne diye ceza veriyorum?

Benim elimde Suç ve Ceza onun elinde Brooklyn Çılgınlıkları.
Eğer diyorum eğer sevişmek ibadet olsaydı dindar olabilirdim.Sonrasında ibadeti yeryüzüne indiriyoruz.Herkesi donduruyoruz ve ben de deniz ayaklarımı keserken Üsküdar'a geçiyorum yürüyerek.Sözde ütopya kurmak öyle kolay ki! Bana ise ayaklarımı kesmeyen denizin olduğu bu zaman,bu mekan ütopya geliyor.Ütopyada yaşamak öyle zor ki!

Uyandığım anlar aklımda tek bir düşünceyle ve ya tek bir kişiyle uyanmamıştım daha önce.Bu kadar yoktu tavanda ve penceremin gökyüzünde insan.
Sabahları sanki hiç unutmamaya çalışırcasına uyanıyorum.
Hiç uyanmamaya çalışıyorum ya da uyumamaya bu yüzden.
Gün içinde kaçtığınız insan gözlerinizi açtığınız tam o anda belirirse kafanızda daha fazla kaçın.Çünkü o sizi nadasa bırakanın ta kendisidir.Nadasa bırakılan bir tarlanın 'ben zaten yeşillenmeyecektim' demesini yaşıyorum.

Hiç kuşkusuz nadaslar da biter ayakların kanarken.

Şimdi kulağımda Une Belle Histoire var.Bu hafta içi gittiğim fransızca tiyatrodan sonra ayrı bir yer edindi kendisi.İsmini bilmediğimden bulamamıştım bu şarkıyı elbette.
Ne tuhaf bir rastlantı!
Hiç beklemediğim anda bir blog okurken buldum.Başladığında şarkı, ne denebilir ki yalnızca hayat.Sanırım şarkıyı da şarkıyı bulmamı sağlayanı da benim sanmışım.
Ama yalnızca şarkıdaki benim diğer ikisi birbirine ait.


'Gökyüzü parmaklarının uçlarındaydı
Bu onlara Tanrı'nın bir lütfuydu
Yarını düşünmenin bir anlamı var mıydı?
..
Elleriyle gökyüzünü avuçlarına alıyorlardı
O lütfu kucaklar gibi
Yarını boş vererek'


Sabah olduğunda birbirlerini terk ettiler

Une Belle Histoire